Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
En Zor Veda Evcazına ilk kez o akşam çok zor geliyordu Ali. Adeta ayakları geri geri gidiyordu. Ama dimdik durmalı, metanetli olmalıydı. Her bir köşesini eliyle yaptığı evinin kapısı çaldı. Tak, tak… Gülsüm, önce başının örtüsünü düzeltti sonra yüzünde bir gülümsemeyle kapısını açtı. - Hoş geldin bey’im. Ayakkabılarını kapıda çıkarıp içeri girdi Ali. Gülsüm’ün Ali’si, Ne hanımının suratına ne de tarhana kokusunun sardığı sıcak evine bu kez bakmadı,bakamadı. Yüzü adeta yerde, bir suçlu gibi başını kaldıramadı. Sadece başıyla hoş bulduk dercesine zorlukla selam verdi. Sini her zaman ki gibi tam saatinde kurulmuştu. Oğulları Mehmet, babasının elini öptü ve sinin etrafında kuruldular, yazdan yapılan tarhanayı içmeye koyuldular. Söze nereden başlayacağını düşünüyordu Ali. Ve aniden ; - Gülsüm’üm Mübadele olacakmış. Bir anda ince ince gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı genç kadının. Adeta bir tokat yemiş gibiydi, bir söz dahi dökülmedi dudaklarından. Başı önüne düştü, elindeki tahta kaşığı bıraktı, artık tek kaşık dahi götüremezdi ağzına. Ali de bırakmıştı elindeki tahta kaşığı ziyade olsun diyip çıktı evcazının kapısına. Ve bir cigara yaktı, uzağa daldı. Boğazında bir acı oldu ve bir daha asla geçmedi. Mehmet, on üç yaşında bir çocuk olmasına karşın Mübadelenin ne olduğunu tam anlayamamıştı. Sanki evlerini cenaze evinin matemi sarmıştı. O da sustu, sedire ilişti, başını öne eğdi. O akşam ne Gülsüm’ü ne de Ali’yi uyku tuttu. Sabah ezanından önce her ikisi uyandığında Mehmet hala yatağında uyuyordu. İlk kez belki de kaldırmaya kıyamadılar. Sabah kahvaltısı hazırlarken Gülsüm sessizce sordu beyine; - Evimizi, ocağımızı, doğduğumuz toprağımızı, nasıl bırakırda gideriz. Hem neden gidiyoruz burası bizim! Ali çakır gözlerini dikerek hanımına ve hafif sert bir sesle cevap verdi; - Artık değil... O bildik sessizlik çöktü yine ocaklarına, iki lokma ağzına koymadan yola koyuldu Ali. Sabahın o kadar erken vaktiydi ki Yorgoların çiftliine vardığında henüz çiğler bile kuramamıştı bahçenin ahşap masasında. Yorgo çocukluktan beri arkadaşıydı Ali’nin. En acı günün de en sevinçli günde Yorgo vardı yanında. Yorgo’yu kardeşi bilirdi Ali, Yorgo da onu. Yorgo, Ali’nin erkenden çiftliğe gelmesinde bir iş olduğunu anladı, sebebini az çok duymuş olsa da. Oturdular öylece tıpkı çocukluktaki gibi. Ali söze girdi; - Yorgo, duydun mu ? Yorgo gözlerini kaçırmış, Başını önüne eğmiş dinliyordu Ali’yi. Yorgonun bldiğini anlasa da Ali; - Mübadele olacakmış, Kağıtlarımız geldiğinde Gülsü’mümü ve Ali’mi alıp gideceğim. - Ah vre Ali ne yersiniz, ne içersiniz ? Siz Selanik’ten başka bir yer bilmezsiniz ? Kalın burada , koca çiftlik hepimize yeter hepimize. - Yorgo kardeşim, en zor zamanda dahi bırakmadın bizi ama bu zorunlu bir göçtür. Mecburuz gitmeye. Hem düzelince durumlar alırsın hanımını, kızını, gelirsin bize kalmaya, eski günlerdeki gibi sereriz salona yatak. Başımın üstünde yerin vardır! Yorgonun da gözleri doldu, Alinin de. - Ali unutma kardesim burası seninde evindir. Gitme, gidersen de bil var burda bir evin, kardeşin. Yorgoyla biraz daha sohbet etmiş ordan burdan ve kendini daha iyi hissetmişti Ali. Biraz da olsa belki unutmuştu veda zamanını. Müsade istedi Ali. Yorgoyu kucaklarken sessizce söyledi en önemli ricasını; - Olurda Yorgo, bir terslik olur da, ölürsem Gülsüm ve Ali sana emanettir. Söz ver bana! - Ah kardesim, Allah gecinden versin. Birlikte yaşarız inşallah uzun yıllar, ancak istersin bir söz; endaksi kardesim nasil istersen öyle olsun, emanetin yaşadığım sürece emanettir bana. Ancak sende bana bir soz ver; eğer ben senden önce ölürsem karım, kızım da sana emanettir şu dünyada! İkisi de daha fazla devam edemedi konuşmaya. Çünkü tek bir kelime daha edilse gözlerden akacaktı yaşlar bardaktan boşanırcasına. Her insanın evi doğduğu topraklarıdır, Ayrıldı mı insan bir kez evinden artık adı Hasret olur, soyadı Hatıra, Toprağının kokusu burnun da tüter gidenin, Her gece düşünde biner bir yağız atar varır gider toprağına, Selanik, Vardar, Üsküp,Drama … Sonra bulur kendini Rodop dağlarının zirvesinde, Olanca gücüyle haykırır; Unutursam seni kanım kurusun! Bu yazı, toprağına hasret gitmiş, üzerlerine doğdukları yerden bir avuç toprak dahi serpilememiş insanların anısına yazılmıştır. Özlem VARDAR 04.12.2022/İSTANBUL