Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbirşey. Herşeyi gidip almanız gerekir.
Sponsorlarımız
BEZ BEBEK
Bez Bebek
Kirpiklerimin arasında hazırdı gözyaşım ağlayamazdım. Çünkü ben bir anaydım.
Çekerken evimin kapısını yüreğime bir hançer girdi. Ve girdiği yerden bir daha hiç çıkmadı. Sıkıca Tuttum kızımın elini, ardımızda öksüz bırakıp yuvamızı yüremeye başladık ağır ağır. Artık duyduğum tek ses ayrılanların son vedaları ve kundaktaki bebeklerin ağlamalarıydı. Bir elimle kızımı, öteki elimle de sıkıca sarmıştım yolluk bohçamızı. Lazım olur diye hep sakladığım kefen parası ise göğsümde saklıydı. Üşümeye başladım, adeta dalından düşmek üzere olan bir yaprak gibi titriyordum. Daha da sıkı tuttum kızımın elini, o kadar sıkı tutmuşum ki acıyor anne dediğinde fark ettim kızaran elini. Dik durmalıydım, eğilen başımı kaldırdım, örtüsünü düzelttim, ne olur ne olmaz diye belime koyduğum kasaturamı yokladım. Geride bırakıp herşeyi yürümeye başladım. Çünkü ben bir anaydım.
Adımlarımızı sıklaştırdım, çünkü daha fazla dayanamayacaktım. Ne bir bir boşalan evleri görmeye, ne toprağımı terk etmeye, ne de bu son veda günü ağlayan Selanik’imi bu halde görmeye. Son bir kez derin derin nefes aldım; hiç bitmeyecek hasretin adı Selanik’imin kokusunu ciğerlerime kazıdım.
Rıhtıma vardığımız zaman sanki yıllar yılı geçmiş gibiydi. Oysa sadece birkaç saat ya olmuştu ya olmamıştı ayılalı. Gemilere binmek için beklememizi söylediler. Kenarda bir köşe bulduk kızımla. Sessizce iliştik öylece. Uzun kahverengi eteğimi düzeltirken fark ettim yırtılan pabuçumu, görmesin diye kızım saklamaya çalıştım. Çünkü ben bir anaydım.
İdareli kullanmam gerekse de, çıkarttım yolluk için hazırladığım pitadan. Çocuktur acıkmıştır, bir dilim ona, yarım dilim bana. Yediğimiz en hüzünlü pitaydı. Boğazımda düğüm olarak kaldı.
Deniz, köpük köpük kabarıyordu tıpkı korku dolu yüreğim gibi. Buz kesmişti ellerim. Kızım boynuma sıkıca sarıldı. Korktuğunu anladım. Oysa ben de korkuyordum, korkmaya hakkım yoktu. Çünkü ben bir anaydım.
İp gibi elleriyle boynuma sarılmışken bir anda ağlamaya başladı;
- Ama unuttuk anne, unuttuk! Tetemden kalma bez bebeğimi unuttuk!
Hiç cevap veremedim. Verecek gücü bulamadım kendimde. Sadece sol yanıma bastırdım gözyaşları içindeki kızımı. Susması gerektiğini anladı. Suskunlaştı. Birbirimize iyice sokulduk, ana kız değil iki yetim kız çocuğuyduk.
İkimiz birden sessizce yüreğimizin gözyaşlarını evde unuttuğumuz bez bebeğe akıtıyorduk.
İkimiz birden sessizce yüreğimizin gözyaşların bir daha hiç görmeyeceğimiz evimize akıtıyorduk.
Kaç yıl geçti aradan, kaç gözyaşı, kaç kahkaha, kaç acı, saymadım, bilmiyorum. Ama unutamadım bez bebeğe sessizce veda ettiğimiz rıhtımdaki o anı.
Anayurdumuzda kök saldık,
Sardunyalar, Ortancalar ektik,
Güleç yüzümüz hiç eksik olmadı en dertli anımızda,
Kandiller de yine sakızlı lokmalar dağıttık komşulara,
Kader bizi düşürse de dermansız hasret derdine yine de şükür ettik bugüne,
Efkarlandık mı tutturduk bir türkü, daldık gittik ta uzaklara;
- Çıkayım gideyim urum eline!
Arzuhal vereyim beylerbeyine Aman aman!
Ama hiç unutmadık, unutamadık toprağımızın kokusunu...
Özlem Vardar
Istanbul/2022